Rus paralı asker şirketi Wagner’in kurucusu Yevgeniy Prigojin’in ölümü, bütün dünyada olduğu gibi Arap dünyasında da geniş yankı buldu. Rusya’nın Arap dünyasında aktif olarak kullandığı Wagner’in liderinin bu şekildeki ölümü genel olarak “şaşırtıcı değil” şeklinde yorumlandı.
Arap medyasının bu sıralar gündemini en fazla meşgul eden konulardan biri de, Nijer’deki darbeden sonra Afrika’da yaşanan gelişmeler oldu. Batı’nın son yıllarda Afrika’da yaşadığı nüfuz kaybına dur demek için Nijer’e askeri bir müdahalede bulunup bulunmayacağı merak ediliyor.
Suriye’de son dönemlerde yaşanan protestolar ve bu protestoların genel olarak Suriye yönetiminin güçlü olduğu bölgelerde olması da bu hafta Arap medyasının en önemli gündem başlıklarından biriydi. Özellikle Katar destekli Arap medyası Suriye yönetiminin bu seferki gösteri dalgasıyla başa çıkabilmesinin çok zor olduğunu savunuyor. İran’ın başını çektiği ve Suriye’nin de içinde olduğu “direniş eksenine” yakın gazetelerde de halkın özellikle ekonomik sebeplerden dolayı sokağa indiğini ve başta yolsuzluğun engellenmesine yönelik taleplerinin olduğunu yazdı. Ancak bu gazetelerde, halkın mevcut sorunlara karşı haklı taleplerle sokağa inmesinin diğer tarafta Suriye’ye yönelik dış projelerin hayata geçirilmeye çalışıldığı gerçeğini değiştirmediği vurgulanıyor.
Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi’nden genişleme kararı çıkması ve 6 ülkeye gruba dâhil olma çağrısı yapılması, birçok Arap gazetesinde mevcut dünya düzenin değişmeye başladığının somut örneği olarak görüldü.
‘Prigojin, Che Guevara değil’
Ve böylece son, ünlü romandaki sondan farklı oldu. Canavar Prigojin, yaratıcısı Putin’in ellerinde öldü, kontrolden çıkıp kendi yaratıcısını yutmadan önce.
İngiliz yazar Mary Shelley’nin ünlü romanında mucit Frankenstein ölmüş, laboratuvarında elleriyle yarattığı canavar ise hayatta kalmıştı. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Wagner’in birkaç ay önce kendisine isyan etmeye çalışmasının ardından, bu korkunç canavarı avlamayı başardı.
Bir suikastçı, bir ölüm makinesi icat etti ve onu rakiplerinin üzerine fırlattı, ama bu makine kendi hesabına çalışmaya karar verdi ve kötü mucitten kurtulmaya çalıştı. Yani bir grup katil arasında işlenen bir cinayet, burada fail ve mağdur, insanlığa karşı suç işlemede eşittir. Dolayısıyla Putin’in buradaki başarısına sevinmek ya da “Wagner” çetesi liderinin düşüşüne üzülmek anormal ve tuhaf bir hal alıyor. Ayrıca Washington ve Avrupa başkentlerinden “Wagner” liderinin öldürülmesiyle ilgili yorumlar gelmesi de şaşırtıcı olmaya devam ediyor. Örneğin Rusya cumhurbaşkanının söz konusu çete liderinin tasfiyesindeki sorumluluğuna atıfta bulunan Washington’un yaptığı gibi. Sanki bir muhalefet liderinin siyasi tasfiyesi sürecindeyiz.
Sonuçta Wagner lideri, birçok başkentte mücadele hareketlerine ve emperyalist tahakküme karşı mücadeleye taraf olan ve sürekli onu takip eden CIA tarafından öldürülen küresel ve asi bir doktor olan Che Guevara değil ki.” (Vail Kandil / El Arabi El Cedid Gazetesi)
‘Afrika’da devreye terörizm girecek’
Uluslararası güçler arasında ciddi bir kutuplaşma dönemi yaşayan Afrika kıtası, güçlerini birleştirmez, gelecekteki çatışmaları yönetme kabiliyetini geliştirmez ve bu gelişmelerden nasıl yararlanacağını bilmezse, sınırsız bir savaş ve çatışma biçimlerine sahne olacak gibi görünüyor. Bu uluslararası savaşlar bir yandan giderek daha da alenileşen Batı- Rusya çekişmesi, diğer yandan da çeşitli düzeylerde ve aleni olmayan bir şekilde devam eden Doğu-Batı çekişmelerinin bir sonucu olacak.
Kıtada “sözde demokrasiyi” yeniden tesis etme bahanesi altında ulusal hükümetlere karşı kullanılacak savaş biçimleri arasında, tanınmış terörist grupların seferber edilmesi de yer alıyor. Bunların yanı sıra, uydurma isyanlar bahane edilerek çeşitli isimler altında başka örgütler de kurulacak.
Novosti ajansı 19 Ağustos tarihli bir haberinde, Batılı bir hükümetin, iyi eğitimli bazı terörist grupları, özellikle de Rusya ile iyi ilişkiler içinde olan ulusal hükümetlere karşı sabotajlar düzenlemek için göndermeyi planladığını belirtti.
Bugün, Sahel bölgesindeki gelişmeler ışığında, uluslararası güçlerin bölgedeki askeri üslerinden doğrudan savaş yürütemediği ve işbirlikçileri vasıtasıyla bir vekalet savaşını kışkırtmayı başaramadığı bir dönemde, bölgedeki varlığını devam ettirebilmek ve oradaki serveti rahatça sömürebilmek için terörist gruplara başvuracağı görülüyor.
Ecovas grubunun bazı ülkeleri Nijer’e doğrudan savaş açmayabilir ve Fransız kuvvetleri oradaki mevcut hükümeti devirmek için dolaylı olarak müdahale edebilir. Ancak terörizm kesinlikle yeni-sömürgeciliğin arzu edilen hedeflerine ulaşmak için kullanılacaktır. (Muhammed Selim Kellale / Cezayir El Şuruk Gazetesi)
‘BRICS zirvesi… Yeni bir dünya düzenine doğru mu?’
BRICS zirvesinin, oluşum sürecindeki yenidünya düzeninin çekirdeği olduğunu kanıtlaması gerekiyorsa, zirveye ilişkin 3 gelişme, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilen dünya düzeninin değişmekte olduğunu kanıtlamaktadır. İlk gelişme, BRICS’in genişleme ve gruba daha fazla insani ve ekonomik güç kazandıracak 6 yeni üyeyi dâhil etme adımıdır. Bu yeni katılımlardan önce BRICS, küresel ekonominin dörtte birini ve dünya nüfusunun yüzde 42’sini temsil ediyor.
İkinci gelişme ise grup üyelerinden Hindistan’ın uzay gemisini Ay’ın güney kutbuna indirebilmesi ve bunu başaran tek ülke olması. Bu durum, uzay ülkeleri kulübüne bu kez gelişmekte olan ülkelerden yeni bir üyenin girdiğini gösteriyor.
Üçüncü gelişme ise mevcut dünya düzenini temsil eden örgüt olan Birleşmiş Milletler’in genel sekreterinin katılımı ve burada yaptığı konuşmada, mevcut küresel sistemin dünün dünyasını yansıttığını söyleyerek bu sistemde mevcut ekonomik gerçekliğin gücünü yansıtacak şekilde reform yapılması çağrısında bulunması.
BRICS konferansının Washington’a gönderdiği siyasi mesaj açıktı. Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa yeni bir sayfa açılmasından bahsetti ve BRICS’in genişlemesinin daha dengeli bir uluslararası sistem arzusunu karşıladığını ifade etti.
Dünya gerçekten değişti ve eğer yeni bir dünya düzenini henüz göremiyorsak, bu, söz konusu yeni düzenin daha oluşma aşamasında olduğundandır. Ancak Çin’e meydan okuma olarak değerlendirilen bir adım atarak Japonya ve Güney Kore ile yeni bir üçlü ittifak kuran Washington olan bitenden pek de kaygılı görünmüyor. Zira Beyaz Saray gelişmelerde jeopolitik bir tehdit görmüyor. (Emel Mudalleli / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
‘Bu sefer Suriye’deki gösteriler oldukça farklı’
Cebel El Arap köylerinin Suveyda’daki harekete güçlü bir şekilde katılması ve Bedevi aşiretlerinin de katıldıklarını duyurması, bu hareketliliğin genişlemesi ve yoğunluğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Hareketin din adamlarını, Süveyda elitlerini ve şehirdeki ve kırsal kesimdeki tüccarlar, işçiler, öğrenciler ve çiftçiler gibi önemli kesimleri kapsadığı görülüyor; bu da hareketin Süveyda toplumunu derinden etkilediği anlamına geliyor.
Belki de mevcut hareketi diğerlerinden farklı kılan husus, ekonomik nedenlerden olan durumu politik bir temele bağlamasıdır. Zira gösterilerde sadece yaşamsal taleplerle sınırlı kalınmıyor ve siyasi talepler de yer alıyor. Bu da Suveyda halkının bu feci koşullardan kurtuluşun ancak bu rejimin devrilmesiyle sağlanacağının farkına vardığını ve Suriye’yi Esad ve müttefiklerinin yarattığı krizden çıkış yoluna sokan yeni siyasi dinamiklerin doğuşunu göstermektedir.
Suveyda’daki hareket bu kez oldukça farklı çünkü Suveyda halkı artık manevra yapmanın mümkün olmadığı varoluşsal tehlikelerle karşı karşıya. Suveyda, gençliğin şehri terk etmesinden veya terk etmeye hazır olmasından dolayı oldukça sıkıntıda. Zira bir nesil tam anlamıyla göç etti. Bunun yanında özellikle de İran’a bağlı bazı tarafların bölgede toprak almasından rahatsız. Bu durum bölgede bir demografik değişimin olduğunu gösteriyor ve belki de bu durum, kentteki birçok farklı kesimin gösterilere katılmasına neden oluyor. (Gazi Dahman / El Arabi El Cedid Gazetesi)
Suriye’de zaman 2011’e geri mi dönüyor?
Sanki Suriye’de zaman 2011’e geri dönüyor. Görünen o ki, yerel halkın karşı karşıya olduğu zorluklar daha da artıyor ve bu durum, ülkeye yönelik büyük baskılar nedeniyle yaşanan çalkantı karşısında onları zor ve karmaşık ekonomik ve yaşam koşullarından dolayı hükümete karşı protestolar düzenlemeye sevk ediyor. Ancak Suriye’de birçok bölgeye yayılan protestolar birden fazla karaktere bürünüyor. Örneğin Suriye rejiminin güçlü olduğu sahil bölgesindeki gösterilerde Esad’a bölgede savaştan öncesine göre daha da artan yolsuzlukla mücadele çağrıları yapılıyor. Ve geçen sefer olduğu gibi, Suriye’ye düşman olan dış güçler olup bitenlere karşı uzakta durmuyor. İnsanların yaşananlara dair dış komplo fikrini reddedecekleri doğru ama Amerika ve İsrail’in Suriye’nin güneyi ve doğusuna yönelik projeleri hakkındaki haberler bugünlerde çok da yeni değil.
Suriye hükümetinin ekonomik ve sosyal sorunları yönetme konusunda büyük ve niteliksel değişiklikler yapılması gerektiği konusunda ciddi tartışmalar devam edecek. Zira yolsuzluk ciddi anlamda yaygın ve neredeyse bir kamu politikası halini almış gibi. Bu da Suriye devlet kurumlarının krizle yüzleşmesini ve herhangi bir reform çalışmasını engellemektedir. Her ne kadar Suriye’ye yönelik dış abluka son dönemlerde daha da yoğunlaşmış olsa da ve Amerika öncülüğünde yeni bir dalgayla karşı karşıya kalınacak olsa da halk, yönetime büyük ekonomik imkânlara sahip olan bir azınlık ile yoksulluk sınırının altında yaşayan ezici çoğunluk arasındaki büyük eşitsizlikleri ortadan kaldıracak adımları atması çağrısında bulunuyor.” (Lübnan El Akhbar Gazetesi)
*Yazılar kıslatılarak Arapça’dan çevrilmiştir.